FELSEFE ve AYRIMCILIK
Bundan
önceki makalede Din ve Ayırımcılık üzerine yazmıştım; bu yazıyı okuyan
muhafazakar ve dindar kişiler ayırımcılık sadece dinde mi var veya sadece dinde
yoktur diye tepki gösterebilir, ki tepkilerinde de haklıdırlar, ama biz bu
haklılıklarını asgariye indirgemeye çalışalım..
İnsan
beyninin ortaya koyduğu bütün var oluşların kaynağı ve hatta Tanrı kavramının
bile yaratıcısı felsefe, yani düşüncedir. Bu ifadelerden yola çıkarak, her
düşünce felsefe mi oluyor diye bir soruyla da karşılaşabiliriz: Tabi ki böyle
bir sorunun yanıtı hayır olacaktır; bir düşüncenin Felsefe boyutunda
değerlendirilebilmesi için o düşüncenin bir sistem dahilinde ortaya konulması gerekmektedir ve sistem bilimin de temel prensibidir, yani, bilimin oluşumunu da felsefe yapılandırmaktadır. Felsefe ve ayırımcılık konusuna gelince, felsefe İnanç gibidir, yani
ayırımcılık yoktur, eğer olursa da bu felsefenin ne olduğunu bilmeyenler ve
konuşulanı anlamayan kişiler tarafından gerçekleştirilir. Felsefe, olaylar ve
var oluş ya da gerçekler üzerine yorum ve değerlendirmeler yapar; bu işlemler
yapılırken yorum taraflı olabilir ama değerlendirme tarafsız olmalıdır ve sebep
sonuç ilişkisiyle yapılmalıdır: Çünkü değerlendirme bilimsel kaynaklıdır ve
bilimin de objektif olmak zorunluluğu vardır, yani tarafsız olmalıdır, yani
bilim insanı konulara duygusal yaklaşmamalıdır; yorum ise kişiye özgüdür, yani
kişi taraflı da olabilir; bunların dışında tamamen bağımsız ve yeni fikirler de
geliştirilebilir..
Felsefe
ile ilgili bu kısa girişten sonra gelelim felsefenin işlevine, her canlı
kendince bir özelliğe sahiptir ve insan da kendini düşüncesiyle var eder; bana
gelinceye kadar felsefe ile ilgili yeterince açıklama yapılmış mıdır
bilemiyorum, yalnız şunu söyleyebilirim ki konu düşünce olunca hiçbir zaman
yeterince açıklama yapılamaz, insan yaşadığı sürece yeni yeni konular gelişecek
ve yeni fikir ve açıklamalar da olacaktır, yani felsefe de yapılacaktır.
Felsefenin genel anlamda iki boyutu vardır: Birincisi metafizik, diğeri de
rasyoneldir: Bu yazıyı okuyan bazı kişiler, yazının içinde geçen kavramlarla
ilgili daha geniş kapsamlı bilgi edinmek isteyebilirler, bu meraklı ve bilgi
edinmek isteyen kişi için oldukça doğal bir yaklaşımdır, fakat bu yazının amacı
felsefe ile ilgili geniş bilgi vermek olmayıp, ayırımcılık üzerine düşünceye
yönlendirmek ve doğru bilinen yanlışların düzeltilmesi için girişimleri
canlandırmaktır.
Ayırımcılığa
gelince, bundan önceki makalede bu konuya pek fazla değinmedik, yani
ayırımcılığın ne olduğunu açıklamadık ve tanım da yapmadık: Ayırımcılık,
taraflı olmak ve dışlamak ya da ötekileştirmek olarak tanımlanabilir,
açıklamaya gelince ayırmak fiilinden türetilmiş, isim tarzında bir kavramdır
diyebiliriz.
Ayırımcılık
tarihte ve günümüzde sık sık karşılaşılan bir olgudur ve en çok da eğitim
düzeyinin düşük olduğu toplumlarda karşımıza çıkar ve taraftar bulur.
Felsefede
olduğu gibi ayırımcılıkta da yine iki boyut vardır: Birincisi fikir olarak,
ikincisi de siyasi amaçlıdır: Aslında ayırımcılık canlıların olduğu her yerde
mevcuttur ve bunun dillendirilmesi ve art niyetle uygulaması ise insanlar
arasında daha yaygındır; genel olarak bu iki boyut biri biriyle bağlantılı
olarak gelişir ve tarihten günümüze gelen bu yaklaşım toplumda yerleşmiş
ifadesiyle sağ ve sol olarak adlandırılmaktadır: Fikir olarak ifade edilen
ayırımcılık ideoloji adı altında yapılmaktadır: Aslında fikir olarak yapılan
ayırımcılık doğru bir yaklaşım değildir, zira ortaya konulan bir fikri ya
beğenirsin ya da beğenmezsin ama beğeniyi, şartlı, yani belirgin bir tarafın
mensubu olarak yapmak tamamen yanlış bir tutumdur; kişiyi bu yanlışa götüren
ise aidiyat algısıdır: Bir fikrin beğeni ya da beğenilmemesi bilimsel bir
değerlendirmeden sonra yapılmalıdır; eğer bir fikir hakkında Aidiyat algısıyla
karar verilirse yanlış bir seçim yapılmış olabilir; aidiyat algısı kişiye dönük
de olabilir, yani kişi kendine göre, yani kendi penceresinden gördüğü ve
algılayabildiği kadarıyla karar verecektir, bu da o kişinin eğitim ve bilgi
birikimiyle ora-bağla-ntılıdır: Bu değerlendirmede
unutulmamalıdır ki algı, benim açımdan bir değerlendirme yöntemi, yani bilimsel
bir yaklaşım olmayıp sadece duygularla hissetme yaklaşımıdır-şeklidir.
Sağ
ve solu fikir olarak, yani ideoloji açısından anlatmaya çalıştık, şimdi de bu
ayırımcılığın siyasi boyutuna bir göz atalım: Sağ, tarihsel yaklaşımıyla
eskinin devamından yana olan bir düşünce yapısını kabullenir ve genel
ifadesiyle muhafazakar olarak adlandırılır; sol ise değişimden yana olup siyasi
bakışı sınıfsal olarak görmekten yanadır. Sağ ve sol ideolojik düşüncelerine
paralel olarak siyasi yaklaşımları yönünden de benzerlikler gösterirler, yalnız
sol fikir açısından sağa nazaran yeniliklere daha açıktır ve sağ ilmi
söylemleri sorgulamadan doğru olarak kabullenirken, sol bilimsel doğrulara daha yakındır ve hatta
solu felsefi ve siyasi olarak da ayıranlar mevcuttur, yani sağ ve sol siyasi
ayırımcılığına girmeden sadece bilimsel doğruları benimse-kabullen-me
anlayışındadırlar.
Ayırımcılığın, yukarıdaki
sınıflandırmaların dışında bir de doğanın belirlediği cinsiyet
farklılıklarından kaynaklanan, yani kadın-erkek boyutu-kısmı vardır: Bu
paragraf cümlesinde "Cinsiyet farklılıkları.." ifadesi geçmektedir;
evet, doğa kadın ve erkeği farklı yapılandırmıştır: Şurası iyi bilinmelidir
ki farklılık ayırımcılık nedeni değildir
ve olmamalıdır.. Doğa farklılığı, çeşitlilik ve zenginlik olsun diye var
etmiştir; kadın-erkek farklılığı aynı zamanda dişi ve erkek olarak zıtlık da
ortaya koyar ve bu zıtlık çekim gücü oluşturarak doğanın üreme işlevini yerine
getirmektedir, yani var oluş ve devamlılık nedenidir.
11-16.04.15